31 Ekim, 2011

Yerinde Say..




Bu yorumu Bursasporum.com'un forumuna bundan tam iki yıl önce kaybettiğimiz Gençlerbirliği maçından sonra bırakmışım.

Biz o günden beri oynadığımız oyuna uygun bir santrfor bulup takıma yerleştiremedik. İglesias, Nunez, Kenny Miller, Jozy Altidore gibi isimler geldi gitti ama hiç biri bizim yaramıza merhem olacak tarzda ve yeterlilikte değillerdi. Şuan kadrodaki Sestak, Bangura ve Tagoe üçlüsünün de durumu farksız.

Biz yerimizde saymaya devam ederken bir de yorumda geçen Olivier Giroud o günlerde Fransa Ligue 2'de oynayan bir oyuncuydu ve transfermarkt değeri sadece 400.000 euro gözüküyordu.



O Giroud şimdi Fransa Ligue 1'de en çok konuşulan hücum elemanlarından biri olmayı başardı. Şuan gol krallığında Gameiro ile birlikte zirveyi paylaşıyor.
Fransa milli takımına davet edilmesine de kesin gözüyle bakılıyor, geçtiğimiz hafta Blanc ile yaptığı görüşme Fransız basınında büyük ses getirdi. Transfermarkt değeri de artık 6 milyon euro.

Biz hala bir takım menejerlerin oyuncağı olmaya, onların önerdiği oyuncularla yerimizde saymaya devam edelim.

Neyse bu düzen de değişecektir elbet.

Bursasporlu olmak umudunu hiç bir zaman yitirmemektir.

Bursaspor:0 Manisaspor:0



Çok kısır bir futbol ortaya koymamıza rağmen öne geçebilecek pozisyonları bulduğumuz bir maç oldu.
Ama takımdaki geriye gidiş devam ediyor.
Biz kolay kolay kimseyi yenemeyeceğiz bu gidişle çok net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı artık.
Duran toplar dışında çok zor pozisyon üretiyoruz.

Kadromuz da çok kısıtlı. Ahmet'le de Tagoe ile de bu işler olmayacak.
Hele Tagoe kesinlikle bu ligin santrforu değil. İnsan o boyla kaç maçtır bir hava topu alamaz mı Allah aşkına.
Diyorum ya Tagoe'nin kesinlikle izlenmeden alınmış bir adam, boyu uzun öyleyse hava hakimiyeti de iyidir diye düşünülmüştür.

Bu kadar çok kanatlardan orta gelecekse pivot santrfor alsaydık bari.
Manisa'nın sisteminde yer vermediği Makukula bizim takımda yeniden doğuş sürecine girebilir tekrar. Devre arasında kiralık da olsa denemekte fayda var bu oyuncuyu.

Ortasahanın ortasında Adem-N'diaye ikilisini bu maçın ikinci 45 dakikasındaki gibi N'diaye sabit, Adem çift yönlü kullanılırsa çok daha faydalı oluyor takıma.
Bundan sonraki maçlarda da bu oyuncular birbirlerinden rol çalmadan mücadele etmeliler. N'diaye geçen yıl oynayan Svensson-Hüseyin Çimşir gibi oynamalı. Öyle oynarsa orta saha da çok daha büyük farklar yaratacak. Ortalamanın çok üstünde bir gücü olmasına rağmen teknik kapasitesi hücumu yönlendirebilecek yeterlilikte değil. Biz de bu oyuncudan maksimum verim almak için onu doğru kullanmalıyız.

Ama hala Ergiç'i özlüyorum şahsen. Svennson, Kirita ve Insua'yı takımda tutup Ergiç'i göndermeyi bir türlü kabullenemiyorum.

Ayrıca dün maça dair enteresan bir istatikse tribüne giden şut sayısının kaleyi bulanlardan fazla olmasıydı. 18 şuttan sadece 4'ü kaleyi tutmuş. Çok ilginç gerçekten.

Hakem hakkında da konuşmak yersiz. Yöneticilerimiz bir takım çevrelere yaranmak adına susup, ne takımın ne de taraftarın hakkını savunmayla ilgilenmediklerinden ben de ilgilenmiyorum artık.
Boyun eğmeye devam.


**Buarada dün maçı beraber izlediğim abim (Bursa amatör camiasında tanınan bir isim o yüzden isim vermek pek doğru olmaz) 2 sene önce Samsunsporlu Kemal Tokak'ı Bursaspor'a kazandırmak için çok uğraştıklarını, sonra bizimkiler burun kıvırınca çocuğu apar topar Orhangazispor'a gönderdiklerini falan anlattı da içim yandı resmen. Kemal'in ailesi de Bursa'da yaşıyormuş yıllardır.

Bu şekilde elimizden kaçan onlarca futbolcu var. Fenerbahçe bile Bursa Amatör kümeden her yıl 2'şer 3'er oyuncu transfer ederken biz hala kulübü babasının yeri gibi görenler tarafından yönetiliyoruz. Amatör ligde maç izlemek sadece tribüne gidip milletle laklak yapmak değildir. Ertuğrul Hoca gerçekten Bursaspor'un Ferguson'u olmak istiyorsa köklü bir revizyon şart.

29 Ekim, 2011

Hayaller Gerçek Oluyor // Japon Futbolu



Her takımda karşımıza çıkan Japon futbolcuları gördükçe son haftalarda iyice sardım ben bu Japon futboluna.
İzledikçe keyif almaya başladım oynadıkları oyundan.
Gerçekten çok geliştirmişler kendilerini. Geliştirmeye de devam ediyorlar.
Bir çok alanda olduğu gibi futbolda da Japonlar dünyayı ele geçirmeye çok yakınlar. Bizim gibi Japon çizgi filmleri ile büyüyen bir nesil için çok heyecan verici bir durum bu.
Önümüzdeki Dünya Kupası'nın en büyük sürpriz adayımdır benim Japonya.
Hele 89-90-91 jenerasyonlarını gördükten sonra bu fikriyatıma daha fazla inanmaya başladım.

Güç, dayanıklılık, hız, hızlanma, çeviklik gibi fiziksel özelliklerde Afrikalılar'dan herhangi bir eksiklikleri yok. Hatta Afrikalı oyuncuların en büyük fiziksel zaaflarından olan vücut dengesini sağlayamama gibi bir durum Japonlar için geçerli değil.

Önceden Japonlar'ın teknik kapasitelerinin yeterli olmadığından bahsedilirdi ama artık bunu da aşmışlar. Çalışınca oluyor demek ki.

En büyük farkı ise mentalitede yaratıyorlar.
Konsantrasyonları mükemmel, hepsi çalışkanlar, hepsi takımları için oynuyorlar.
Topu ayağından çıkarmadan önce çevre kontrolü yapmayan da elle gösterilecek kadar az, özellikle de final paslarında başarı oranları çok yüksek.

Bunu nasıl başardılar bilemiyorum ama bu adamlara dikkat etmek gerek.
Biz de bir adım ilerisini düşünüp, Gana'dan takım almayı falan bir kenara bırakıp, oturduğumuz yerden de olsa bu adamları takibimize almamız gerekiyor.
Ben kendi çapımda yaptığım çalışmaların sonuçlarını buradan paylaşacağım, belki kulüpten birilerinin kulağına falan gider de dolaylı yoldan da olsa faydamız olmuş olur.

Son olarak referans olması açısından Avrupa'nın çeşitli kulüplerinde faal olarak futbol hayatlarını sürdüren Japon futbolcuların listesi:

Yuga Nagatamo (İnter)
Atsuto Uchida (Schalke)
Shinji Kagawa (Dortmund)
Ryo Miyaichi (Arsenal)
Daisuke Matsui (Dijon)
Yuki Abe (Leicester City)
Akihiro İenaga (Mallorca)
Hajime Hosogai (Augsburg)
Keusike Honda (CSKA Moskova)
Makoto Hasebe(Wolfsburg)
Takayuki Marimoto (Novara)
Shinji Okazaki (Stuttgart)
Kisho Yano (Freiburg)
Hiroshi Ibusuki (Sevilla)
Eiji Kawashima (Lierse SK)
Tomoaki Makino (FC Köln)
Michihiro Yasuda (Vitesse)
Maya Yoshida (Venlo)
Masaike İnoha (Hajduk Split)

27 Ekim, 2011

Orduspor:1 Bursaspor:1



Yine son dakika kabusu. Dedim ya, Buaralar top harbiden sevmiyor bizi.
Çok kötü bir Bursaspor izledik.
Kesinlikle galibiyeti hakedecek hiç bir şey yapmadık.

26 Ekim, 2011

8.Hafta Rakibimiz: Orduspor


Bugün rakip, ligin sürpriz takımı Orduspor..
Daha yeni çıkmış olmalarına rağmen futbol kaliteleri belirli bir seviyenin üzerinde gerçekten. Metin Diyadin'in bunda ne kadar payı olduğunda şüphelerim var açıkçası.
Biraz denk gelmiş gibi geliyor bana.

24 Ekim, 2011

Buaralar Top Sevmiyor Bizi



Maç yazısı için geç kaldığımın farkındayım. Ama suç benim değil. Bunun hesabını keyfe keder kesintiler yapan TTnet'e sormak lazım.
Kaç gündür internete giremiyoruz adam gibi.
Bir geliyor bir gidiyor.
Öyle olunca da insanın pek niyet edesi gelmiyor yazmaya.

Neyse dedik ya maç yazısı için geç kaldık, o yüzden oyuncular özelinden 1-2 cümlelik değerlendirmek yapmak istiyorum.

Carson: Kendisine çok fazla iş düşmedi. Notlarıma Carson ilk defa yan top aldı diye yazmışım, dakika 22.
Bunu çok fazla dile getirdiğimin farkındayım ama güveniyorum ben bu adama.
Penaltı pozisyonunda da bana göre yapacağı bir şey yoktu.
Ama Burak'a da helal olsun. Resmen almış penaltıyı.

Basser: Sakatlanana kadar takımın en iyidiydi. Hatta maçın kırılma anı da bu oyuncunun sakatlanıp yerini Svensson'a bırakması oldu bana göre.
Performansı beklentilerimin çok üzerinde.

Svensson: Bu sezon ilk defa forma giydi. Sağ bek oynayabilecek yeterli çabukluğa ve sertliğe sahip bir oyuncu değil.
Defansif ortasahadan sağ beke devşirilen çok fazla oyuncu geliyor şuan hatırıma ama Svensson olmaz kesinlikle. Bu çocuğa da yazık.

Vederson: Yine sahanın iyi isimlerinden biriydi. Görevini layıkıyla yaptı.

Serdar: Yenilen golde yüzde 100 hatalı da olsa performansını yükseltmeye devam ediyor. Agresifliğin ölçüsünü ayarlaması gerekiyor.
Gereksiz kartlar yemek Serdar'a yakışmıyor.

İbrahim: O da Serdar gibi hatasızdı maç boyu. Ama İbrahim'in de sağı solu belli olmuyor ki. Geceyle gündüz gibi.
Buarada Basser'in ilk alternatifi İbrahim olmalı.
Altay'dan bize gelmeden önce zaten sürekli sağ bek oynuyordu, her ne kadar teknik kapasitesi yetersiz de olsa çabukluğuyla o bölgede kolaylıkla idare edebilir.

N'diaye: Kendine biraz fazla güveniyor. Çıkarken kaptırdığı toplardan ciddi kontralar yiyebilirdik.
Dikkat etmeli o da.

Adem: Hücuma katkısı gün geçtikçe azalıyor sanki. N'diaye ondan rol çalmaya başladı son maçlarda.

Batalla: Batalla hep aynı Batalla. Ama Batalla'dan nasıl daha fazla verim alabileceğimiz üzerinde çalışmamız gerekiyor.
Ama onsuz da olacak gibi değil. Adem-N'diaye ikilisi son maçlarda hücumdan iyice düştüler.

Ozan: Goldeki çabası için büyük bir alkışı hakediyor.
İlk yarıda boş pozisyonda tribüne diktiği topu gol yapsa maçın kahramanı olacaktı.

Turgay: Çok istekli fakat yetenekleri sınırlı. Ama niyetinden kesinlikle şüphe etmediğimden kızamıyorum Turgay'a.

Sestak: Attığı golle şeytanın bacağını kırdı o da. Çift haneli gol sayısına ulaşacağını düşünüyorum onun.
Bangura'nın dönmesi Sestak'ı nasıl etkileyecek, bekleyip göreceğiz.

Tagoe: Bize herhangi bir yararı olmayacağı çok belli. Arap liglerine gidip efsane olabilir.
Orda stoperlerle mücadele etmesi gerekmiyor. Boş alanda çok.

İsmail Haktan: En fazla İbrahim Üzülmez olur diyorum kimse inanmıyor. Bu işten ekmek yemek istiyorsa sağ beke devşirilmesi şart.

***

Sonuç olarak yine şanssızlığımızın kurbanı olduk. Golü bulduktan sonraki 10 dakikadaki yakaladığımız kontralardan birini gol yapıp farkı açmalıydık belki ama olmayınca olmuyor.
Bu aralar top sevmiyor bizi.
Kurban Bayramı da gelmişken bir kurban da takım için kessek fena olmaz sanki. Bu şekilde kaybedilen puanlar takımımın özgüvenine ciddi zarar veriyor. Önümüzde çok zorlu Ordu-Manisa maçları var.
Milli takım arasına ikide iki ile girip uzun zamandır hasret kaldığımız galibiyet serilerinin temelini atmamız gerekiyor.

17 Ekim, 2011

Galatasaray:2 Bursasporumuz:1


Garipliklerle dolu bir maçı yine boynu bükük tamamladık..
İnsan şu futbol denen oyun niye 87 değil de 90 dakika diye isyan etmekten alıkoyamıyor kendini..
Oysa futbolun kurallarına kadar isyan edecek ne çok şey var..

Mesela bir müsabakada hangi "taraf"ta olduğu herkes tarafından çok önceden bilinen bir şahsiyet ne amaçla adeleti sağlaması için görevlendirilir ki?
Bunun cevabını maalesef hiç kimse sorgulamaz, sorgulayamaz..
Geçen yıl BJK'nin çocuğu nasıl maçımıza atanıp anamızı ağlattığında sesimiz çıkmadıysa bugün de sesimizi çıkaramıyoruz.

Elin alkolik zencisi hakeme el kol hareketi yapar, aman sakin ol diye bin bir ikna yöntemine başvurulur, bizim çocuk kafasını kaldırır kartı yer anında..
Şu "elle kart isteme" hareketinin karşılığı sarı kart değil miydi? Biz mi yanlış biliyoruz.
Ya da o kural kitabı sadece bizim gibi baş kaldıranları uysallaştırmak için mi yazılmış?
Bilmiyoruz, bilemiyoruz.
Para onlarda güç onlarda..
Bize düşen o güç karşısında boyun eğmek.

Geçen sezon ligin 8. haftasında kendi sahamızda bize atılan penaltının oluşumunu hatırlayan vardır. Hatırlamayan da gitsin baksın.
Aynı pozisyon bu maçta yaşandı. O gün rakibe şarj yaptığı için cezalandırılan oyuncu bugün mağdur oldu.
Kim gördü bunu?
Tabi ki hiç kimse..
Sahi ya bu takıma penaltı çalmak yasak.
Ulan kime isyan ediyorsun ki sen?
Kölesin sen köle. Baş kaldırman yasak. Kendini savunma hakkın yok.

Günün birinde bir padişah varmış.
Her canı sıkıldığında ota boka zam yapar, kimsecikler de sesini çıkarmazmış.
Sonunda vezirin teki isyan etmiş. Padişahım demiş, yeterin artık. Halk açlıktan ölecek, siz hala zam yapıp duruyorsunuz, kimsenin hiç bir şey alacak gücü kalmadı..
Padişah tamam demiş vezire.
Git pazara bak, gördüklerini bana aynen aktar.
Vezir gitmiş bakmış, pazar ağzına kadar dolu. Giren çıkanın haddi hesabı yok.
Ama kimsenin adam gibi bir şey aldığı da yok.
Mallar aynen duruyor.
Halk sebzeleri meyveleri 2'şer 2'şer alabiliyorlarmış en fazla.
Bunu öğrenen padişah tekrar vezirini yanına çağırmış, tamam demiş artık zam yok..
Ama git demiş pazarın girişine bir adam koy, her girenden birer altın alsın..
Ertesi hafta vezir yine gitmiş pazara, bakmış ki herkes hayatından memnun, kimsenin bir şeye sesini çıkardığı yok.
Ama artık insanlar ikişer ikişer değil de birer birer almaya başlamış, elmayı armudu, domatesi, biberi...
Vezir yine gitmiş padişaha anlatmış gördüklerini..
Padişahın da artık tepesi atmaya başlamış iyice..
Tamam demiş o zaman pazarın çıkışına da bir adam koy, o da alsın birer altın..
Bizim vezir yine gitmiş pazara..Bakmış yine iğne atsan yere düşmeyecek..Ama bu sefer alış veriş yapan hiç kimse kalmamış..
Millet bakıp bakıp çıkıyormuş dışarı.
Padişah bunları öğrenince iyice çıldırımış.
İnsanların neden hala isyan etmediğini anlayamıyormuş bir türlü..
Vezire git demiş zindandan en uzun boylu, en yapılı gardiyanı bul, sonra da adamı sokağa sal, yakaladığını siksin..
Ertesi gün padişahın sarayının kapısına halktan 7-8 kişi dayanmış, başlamışlar yumruklamaya..
Padişah tamam demiş ya bu iş oldu, sonunda benim halkım başkaldırıyor, sevinmiş adam içten içe..
Sonra gitmiş kapıdaki isyankarlara bakmış..
Kapıdaki adamlardan biri seslenmiş..
Padişahım demiş, bir tane daha, bir tane daha..
Bize bir gardiyan yetmiyor, bir tane daha gönder..

Bizim ülkenin hali de aynı o hesap.
Halk alışmış bir kere dönüşü yok.
Stokholm sendromuna tutulmuş, tecavüzcüsüne aşık olmuş herkes.

Maç mı? Ne maçı arkadaş her şey net değil mi?
Geçen yıl İstanbul takımının teki ligi şampiyon bitirdi de ne oldu?
Aldılar mı Şampiyonların ligine? Almadılar.
Nerde o takımın başkanı? Asbaşkanı?
Kupayı alan İstanbul takımın hocası nerde? Futboldan sorumlu yöneticisi?
Başkanları dışarda da noluyor?
Teröristlerin kapısında ağlamaktan başka ne işe yarıyor??

15 Ekim, 2011

6.Hafta Rakibimiz Galatasaray


Milli takım arasının ardından tekrar lige dönüyoruz. TFF çağrılara kulak verdi ve maç takviminde radikal değişikliklere gitti. Artık hiç bir takım 2 gün arayla maç yapmak zorunda kalmayacak.

12 Ekim, 2011

Ganaya Değil Aynaya


Kulüpte önemli işler çabasına girmiş olan insanları görmek güzel.
Ama bu işlerde planlama çok önemli.
Öncelikle olarak yapacağımız çalışmanın meyvelerini ne zaman almayı planlıyoruz?
Bunun cevabının net olması gerekiyor.
Hemen bu yıl takım alıp, önümüzdeki yıl gökten "Appiah" düşsün diye beklersek olmaz o işler.

Gana'dan bir takım almak, oradan oyuncu yetiştirmek, o oyunculardan faydalanmak için en iyi ihtimalle 10 yıllık bir süreç gerekli.
Bu da bizim Türk futbolu için inanılmaz uzun bir süre.

Hayal kurmak güzel de biraz da gerçekçi olmak gerekli.
Daha kendi alt yapımızdaki cevherlerden yararlanamazken Gana kimin aklına geldi çok merak ediyorum açıkçası.

Son yıllarda "pişsin" diye kiralık gönderdiğimiz oyuncuların geri dönüşleri olmuyor. Bu durumdan rahatsız olan  hiç kimse yok herhalde kulüpte.
Bizim asıl problemimiz oyuncuyu bulmak ya da yetiştirmek değil zaten, o oyunculara basamak atlatıp A takım seviyesine çıkaramıyoruz.

Aynaya bakmadan Ganaya bakmak.
Hayalcilikten öteye gitmeyecek gibi geliyor bana.

(Buarada kulübün scouting çalışmalarına girişmesi benim için şampiyonluk kadar önemli, bunu da dipnot olarak belirtmeden geçmek olmaz.)

05 Ekim, 2011

Beş Haftalık Değerlendirme



Ligin ilk 5 haftasını geride bıraktık, şimdi milli maç arası var.
Alışık olmadığımız sıkışıklıktaki fikstürü görünce böyle aralar daha da değerlendi artık.
Biz de bundan sonra ki süreçte adımlarımızı daha "sağlam" atmak istiyorsak kendimize bir takım dersler çıkarmalıyız.

02 Ekim, 2011

Kafa



Aslında bu blogu ilk açtığımda Bursaspor kadar Ankaragücü'nü de yazmayı düşünüyordum.
Ama takım Gökçekgiller'e satılınca bir anda hevesim kaçtı benim de.

01 Ekim, 2011

Bursaspor:4 Gençlerbirliği:0


Ardı ardına alınan iki mağlubiyetten sonra bu maç çok önemliydi.
Tribünlerin boş olacağı herkes tarafından biliniyordu, hiç kimse yanılmadı. Maçtan önceki yazımda 10 bin olamayız demiştim, yanılmadığım için ilk defa bu kadar üzüldüm..